8 Temmuz 2014 Salı

İskandinavya Masal Yolu

Eskiden seyahat güzergâhımı masallar belirlerdi, ama geze geze her yerden bir masal çıkarmayı öğrendim. Gittiğim her yerde oraya ait en az bir masal öğrendim. Böyle böyle, eskiden sadece Türkiye’den topladığım masal kitaplarımın sınırlarını da genişletmiş oldum.


Stockholm


İskandinavya bölgesine yaptığım seyahate İsveç’in başkenti Stockholm ile başlarken, Stockholm’de ilk nereyi ziyaret edeceğimi çok iyi biliyordum. Uzun Çoraplı Pippi’ye, aslında yazarı Astrid Lindgren’e adanmış bir çocuk müzesi olan Junibacken. Yazar, ilk başta Uzun Çoraplı Pippi’yi hasta yatan kızını eğlendirmek ve muhtemelen ona moral vermek için uydurmuş, çünkü Pippi’nin en önemli özelliği, dünyadaki en güçlü çocuk olması. Müzeye, bizim dışımızda yanında çocuk olmadan giren kimse görmediysem de, sırf masal simülasyonunun içinde trenle gezmek için bile her yetişkine de müzeyi ziyaret etmesini öneririm. Bir yandan istediğiniz dilde anlatılan upuzun bir masalı dinlerken, diğer yandan da masalın canlandırıldığı sahnelerin bazen yanından trenle geçiyor, bazen üzerinden uçuyorsunuz. Ve bu öyle bir masal ki karşınıza bazen bir Viking, bazen bir fare çıkıyor; kendinizi bazen dağda, bazen ormanda, bazen kalabalık bir bahçede buluyorsunuz; bazen bir yaramazlığa, bazen bir savaşa, bazen bir rüyaya ortak oluyorsunuz. Bu masalın içinde gezme imkânı bulmanız ümidiyle, masalı anlatıp sürprizi bozmayacağım. Masalın anlatıldığı, Astrid Lindgren ve Marit Törnqvist imzalı The Story Journey adlı kitabı da müze kitapçısında bulmak mümkün.

Simülasyondan

 
Kitaptan (çalışma odama benziyor biraz :))



Oslo

The Troll Hunt - Ivar Rodningen

Oslo’ya geçtiğimizde, Norveç’in yüksek ağaçlarla kaplı dağlarında yaşadığına inanılan, saftirik ve iyi niyetli ama korkunç görünümlü Trol’lerden başka bir masal bulmayı beklemiyordum. Tam da hiç ummadığım bir yerde karşıma çıktı:
Oslo Rådhus (Oslo Belediye Binası). Belediye Binası’nın avlusundaki duvarlarda, tahtadan oyulmuş rengarenk 16 kabartma var. Her birinde, Norveç tarihine dair mitolojik bir efsane anlatılıyor. Bu eserlerin mimarı, ressam ve heykeltıraş Dagfin Werenskiold (1892-1977). Bereketi vurgulamak amacıyla parlak renkler kullandığı kabartmaları 30 cm kalınlığındaki budaksız çamdan yapmış ve bir kabartmayı yaklaşık yarım yılda bitirebilmiş. Bu görsel şairin ilkeleri denge, uyum ve doğallıkmış.



Norveç mitolojisine göre, ilk kadın Embla ve ilk erkek Ask, yaygın dini inanışların aksine topraktan değil ağaçtan yaratılıyor. Tanrı Odin onlara ruh, Tanrı Hone onlara canlılık ve Tanrı Lodur onlara kan ve renk veriyor. Üç Tanrının ilk insanları yaratmak üzere seçtikleri iki ağacın özelliği ise “kader sahibi olmamaları”.

Norn'lar

Tanrılar ile insanların kaderinden sorumlu olan peri benzeri dişi canlılara Norn deniyor. Cenneti ve dünyayı birbirine bağlayan Bifrost adlı gökkuşağı köprüsünden yürüyen Norn’ların görevi, bir insan öldüğünde ve doğduğunda onun yanında bulunmaları.
Başlıca Norn’lar olan Urd (geçmiş zaman), Verdande (şimdiki zaman) ve Skuld (gelecek) kader kuyusundan su çekerek dokuz dünyanın bağlı olduğu Yggdrasil adlı kutsal dişbudak ağacını suluyor. Yaşamın devam etmesi için ağacın yapraklarının kurumaması gerek.

Sincap araya kaçmış :)
Dördüncüsü nerede bilmiyorum
Bu ağaçta ise üç tür hayvan yaşıyor: Dünya canavarlarına karşı ağacı koruyan, ağacın köklerinde yaşayan ve ağacın köklerini kemirerek temizleyen Nidhogg adlı ejderha; ağacın tepesindeki adsız bir kartal ile kartalın da tepesinde Vedrfolnir adlı bir doğan; Dáinn, Dvalinn, Duneyrr and Duraþrór adlı dört erkek geyik. Geyik sayısının dört olmasını, dört mevsime, dört elemente ve ayın dört haline yoranlar var.

En bilinegelen mitoloji olan Yunan mitolojisinde Tanrı ile insan arasındaki ilişkiler konu edilirken, Norveç mitolojisindeyse Tanrı ile devler arasındaki ilişkilerden bahsediliyor. Örneğin, meyveleri ve evcil hayvanları koruyan Froy adındaki Tanrı, dişi dev Gerd’e aşık olmuş. Aşkından yiyip içemez, uyuyamaz olmuş ve nihayet tanışıp evlenmişler.
Froy ile Gerd

Frigg, Tanrı Odin’in karısı ve dokuz dünyadan biri olan Asgard’ın kraliçesi. Frigg’in özelliği geleceği bilmesi ancak söylememesi. Ayrıca, Frigg, İngilizce’de Cuma günü anlamına gelen “Friday” kelimesinin etimolojik kökeni. Frigg kelimesinin anlamıysa “aşk, sevilen kadın”. Evli kadın ve anne olması özelliğiyle ön plana çıkan Frigg’e üzünç kaynağını da yine bu özelliği getirmiş. Yaşayan her canlı şeye, masumiyet ve acıma Tanrısı olan oğlu Balder’e zarar vermemesi için söz verdirttiyse de, ökse otu yemin edemeyecek kadar küçük bir canlı diye ondan söz almamış ve ökse otu da oğlunun ölüm nedeni olmuş.

Balder'in öldürülmesi

Paganizme dayalı Norveç mitolojisinde, h
âliyle doğa, en çok da ağaç önemli bir yer tutuyor. Bu efsanelerin ilham kaynağı da Norveç’in haşmetli ağaçları ve nefes kesici doğası olsa gerek. 


Kopenhag


Oslo’dan sonra İsveç’in diğer üç büyük şehri olan Karlstad, Malmö ve Göteborg’a geçtiysek de, buralarda masallara pek vakit kalmadı. Bu nedenle, Hans Christian Andersen’in memleketi Danimarka’nın başkenti Kopenhag’la devam ediyorum. Andersen’i benim nazarımda diğer masal yazarlarından ayıran yanı, masallarının hüzünlü olması. Bilinen masallardan çoğu hep mutsuz bitiyor; örneğin, Kibritçi Kız (Yoksul ve yalnız kibritçi kız bir yılbaşı gecesi ölür), Küçük Deniz Kızı (Aşkı uğruna her şeyden vazgeçer ama ona asla kavuşamaz), Kurşun Asker (Tek ayağı yoktur ve aslında dansettiği için tek ayağı üzerinde duran balerine aşık olur ve sonunda ikisi de yanarak can verir). Sonu iyi biten masalları olsa da, masallarının çoğuna karamsarlık hakim (Örneğin, Çirkin Ördek Yavrusu mutlu sonla bağlanır ama annesi tarafından bile sevilmeyen bir ördeğin öyküsüdür bu).

Geleneksel olarak anlatılagelen çoğu masaldaki klasik konuların ve karakterlerin aksine, Andersen’in masallarındaki hep bir “öteki” olma durumu söz konusu. Zaten Andersen’in masalları ilk yayınlandığında, acıklı ve dokunaklı olduğu için pek tutulmamış ve çocuklara uygun olmadığı gerekçesiyle eleştirilmiş. Andersen’in masallarındaki kederin kaynağı da, kendi hayatı olsa gerek. Aşık olduğu insanlarca reddedildiği gibi, gerçek babasının bir kral olduğu söylentisi nedeniyle gerçek babası tarafından da reddedilmiş olabileceği, çocukken cinsel tacize uğramış olabileceği, yaşça kendisinden çok daha küçük çocuklarla aynı sınıfa alındığı, buna rağmen okuma güçlüğü çektiğinden küçük görüldüğü, çeşitli tuhaf takıntılarının olduğu, insanların hem yüzüne karşı hem de arkasından onunla dalga geçtiği, son yıllarını yapayalnız geçirdiği yönündeki bilgiler de Andersen’in hayatının pek kolay olmadığını gösteriyor. Öldüğünde ise göğsünün üzerinde duran kesede bir aşk mektubu bulunmuş.

Kibritçi Kız masalından bir sahne


Parmak Kız masalından bir sahne

Kopenhag’da Andersen’in izlerini takip edecek olursanız, deniz kızı masalına atfen deniz kıyısındaki kayalıklardan birinin üzerine iliştirilmiş ve Kopenhag’ın simgesi haline gelmiş küçük deniz kızı heykeli var. Kralın Bahçesi diye bilinen Rosenborg Sarayı’nın bahçesinde bir tane, küçük bir harikalar diyarı olan Tivoli Bahçeleri’nin karşısında, Belediye Binası’nın yanında bir tane ve Masal Evinde bir tane olmak üzere üç Andersen heykeli var. Belediye Binası’nın diğer yanındaki Andersen Eventyrhuset adlı masal evinde, Andersen’in masallarını seçtiğiniz üç dilden birinde dinliyor ve kısa birkaç sahne eşliğinde de izliyorsunuz. Andersen Müzesi ise Kopenhag’ta değil, doğduğu şehir olan Odense’de bulunuyor. Masalları en fazla dile çevrilen yazar olan Andersen hakkında, daha doğrusu masalları hakkında Kopenhag'ta umduğum kadar çok şey bulamadığımı da belirteyim.


Daha çocukken insan dolu bir yalnızlığa adım atan Andersen'in "Her insanın hayatı bir peri masalıdır" demesi bu durumla tezat mı? Sanırım değil. Geçirdiği zor zamanlara rağmen, hatta tam da geçirdiği zor zamanlar yüzünden, hayal dünyasını canlı tutarak kendisine güç vermiş, ilk masallarını kendisi için uydurmuş olmalı. Belki de, yalnızlığın kaldırma kuvvetidir bu.

Her yetişkin içten içe öfkeli değil mi, elinden alınan çocukluğu karşısında? Biraz da çocukluğun bittiği hissedildiğinden değil mi, anne-baba ölünce üzülmeler bile? Çocukluk, kayıp bir cennet, sonsuza dek kaçırılmış bir fırsat gibi. Ama masallar bitmedi. Anlattığımız veya anlatılan her masal, içimizdeki çocuğu besleyecek. 

Bir şairin dediği gibi, "dünyaya masalını düşmeye gelirmiş insan". 


*Fotoğraflar tarafımca çekilmiştir. Fotoğrafların üzerine tıklayarak daha büyük görüntüleyebilirsiniz.


2 yorum:

  1. Birkaç Tahtası eksik PİNOKYO'm ,
    "Masal yolu" ve yayınladığın fotoğraflar yine hayattan aldı, (tam da olması gerektiği gibi) bir masalın ortasına götürdü bıraktı beni. Bir seyahat ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Hem Masal, hem Gerçek okurken... Fotoğraflarına her zamanki gibi hayran kaldım.
    Yolunun üzerinde, güzel sonla biten nice Masallar yazmanı diliyorum.
    Sevgiler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. nAifce, senin de masalsız yapamadığını biliyorum. bir başka masalda görüşmek üzere diyelim. yüreklendirdiğin için teşekkürler, sevgiler.

      Sil