3 Nisan 2023 Pazartesi

"Asi" üzerine iki çift lakırtı

 


Asi (2022) filminde Belçikalı Müslüman genç, savaş mağdurlarına yardım için Suriye’ye gider ama kendini istemeden IŞİD’in içinde bulur. Sadece sert içeriğiyle değil, farklı janrlardan beslenmesiyle de sınırları zorluyor: bir aile dramı, bir savaş filmi ve bir rap müzikali. Rap’i gerçek anlamıyla yani isyanın sesi olarak düşününce Kamal’in hislerini sadece rap müzikle dile getirmesini beğendim. Sert savaş sahnesinin rap müzikaliyle bölünmesi, o sahnesinin sarsıcılığını artırıyor mu azaltıyor mu, tartışılır. 

Film IŞİD'in nasıl çocukların beynini yıkadığını, kadınlara mal muamelesi yaptığını, sigarayı yasaklayıp uyuşturucu bulundurduklarını, işkenceden zevk aldıklarını gösterdiği gibi Avrupa'nın, mukim Müslüman çocukların Suriye'ye gitmesini engellemeye pek uğraşmadığını da göstererek Avrupa’yı da eleştiriyor. Belçikalı Müslüman yönetmenler Adil El Arbi ve Bilall Fallah iyi bildikleri bir dünyadan sesleniyor bize. Verdikleri röportaja göre, kendi tanıdıkları da geçmiş bu yoldan. IŞİD’e katılması için beyni yıkanan çocuklara gerçekte olan biteni göstermek de istemişler. Filmde tanıdık bir ad da kulağa çalındı: Erdogan.

Cannes’ın en karanlık sayılabilecek filmi Asi ülkemizde gündeme gelemedi. Bu ara bizim karanlığımız bize yettiğinden belki. Film beni çok heyecanlandırmıştı, umarım nete düşer ve daha çok kişiye ulaşır.

Asi filmi aklıma Hilafet (Kalifat, 2020) adlı 8 bölümlük mini diziyi getirdi. Asi, erkek çocukların; Hilafet’se genç kızların nasıl kandırıldığına odaklanıyor. Hilafet, çocukların psikolojisini ve motivasyonunu vermede Asi gibi başarılı değil, yine de çarpıcı. İyi bir ebeveyn olmanın ne zor, çocukla doğru iletişimin ne önemli olduğunu düşündürtmüştü dizi. Çocuk akıllı, derslerinde başarılı, açık fikirli bir ailede yetişmiş olsa bile bu tuzağa düşebiliyor. Ne aptallar, nasıl inanıyorlar diye düşünmemeli, çünkü onlar daha çocuk.


"Aİ" üzerine iki çift lakırtı

 


Robert Bresson’un Rastgele Balthazar’ından (1966) esinle Jerzy Skolimowski’nin çektiği Aİ (EO, 2022) sömürü ve zulüm dolu medeniyette oradan oraya sürüklenen bir eşeğin hikâyesi. 84 yaşındaki yönetmenin yenilikçi eseri, bizi öbür canlılara karşı duyarlı olmaya çağırıyor. Başarıyor mu?

Şiddeti doğrudan göstermemesi anlaşılır ama hayvanlara yönelik zulmü ucundan gösterince mezbaha, kürk endüstrisi vb. konularda video bile izlememiş biri ne kadar empati kurabilir? Kameranın hayvanın bakış açısında konumlandırılması, empatiye çağıran bir film için yerinde bir tercih, yine de hayvan gibi hissedip düşünmeyi tek başına sağlayamıyor tabii.

Filmde baskın renk kırmızı, kana gönderme olmalı. Finalde, normal (!) şartlarda eti tüketilmeyen eşek de ineklerle birlikte mezbahanın yolunu tutarken film şunu diyor: Yediğiniz veya yemediğiniz bütün hayvanlar aynı. Evdeki kedi ile tabaktaki kuzunun farkı yok. Fark, bakışımızda.

Polonya’nın Oscar adayı olmuş, Cannes’da Jüri Özel Ödülü almış Aİ. Günah çıkarma, vicdan rahatlatma için bu biraz da. Mesela adayı belirledikten, ödülü verdikten sonra et yemeyi veya hayvan sömürüsü ürün kullanmayı bırakayım demişler midir? Neyse ki çekim sırasında ekipten bazıları et yemeyi bırakmış.