Tayfun Pirselimoğlu'nun Ağustos'ta çıkan romanı Kadastrocu, adının da işaret ettiği üzere, oldukça Kafkaesk. Cemal Kara bir tür Josef K. Evden işe, işten eve sıkıcı ve renksiz bir hayat yaşayan, insanlarla pek muhatap olmayan sıradan bir memurdur Cemal K. Bir gün kendisine şehir dışında Karaköprü diye bir yerde bir görev verilir.
Olan biten hakkında hiçbir fikri yokken, herkes ondan sorunu çözmesini bekler. Bir mola yerinde adeta sirkten çıkmış surette insanlarla başlayan gizemler silsilesi, daha da karmaşık ve kaotik bir hâl alır. Ve kendisini bürokrasinin ve hatta derin devletin ortasında bulur.
Cemal Kara, esrarengiz bir olayın pençesinden kurtulmaya çalıştıkça iyice batağa saplanır. Roman ilerledikçe, bürokratik kişiler ve onların maşalarının sayısı giderek artarak, onu dört bir yandan sarıp sarmalar. Ancak o ne olan bitenden kaçabilir, ne de olan biteni anlamlandırabilir.
Kara mizah ürünü bu absürt hikâyede her an her şey olabilir. Mesela karşınıza bir gergedan çıkabilir. Bu gergedan "öteki"nin harika bir temsili olarak okunabilir. Cemal Kara ise sanki ortamdaki en yetkili isimmişçesine karar mercii muamelesi görür ama aslında kendisine biçilen bu müphem rolle özgürlüğü elinden alınmıştır.
Daha ziyade yönetmenliğiyle tanıdığım Tayfun Pirselimoğlu'nun, betimlemelerle kendisini gösteren nefis diliyle –o nasıl bir mola yeri tasviridir, gram eksiği yok– yarattığı atmosfer, tüm karanlığı ve tekinsizliği hissettirir. Bir yerden sonra artık sünüyor gibi duran betimlemeler ile sonu gelmeyecekmişçesine eklenegelen karakterler aslında Cemal Kara'nın hissettiği boğuculuğu okura geçirmeye yarar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder