9 Kasım 2022 Çarşamba

Boşluklar, Gerçekler, Ötekiler: “Kerr”


Tayfun Pirselimoğlu bu son bir yılda beni önce “Kadastrocu” adlı son romanıyla, sonra da “Kerr” adlı son filmiyle mest etti. “Kerr” filmi 2014 yılında çıkan aynı adlı romanından uyarlanmış, ne var ki “Kadastrocu” romanıyla da benzerlikler taşıyor. Hem edebiyatta hem sinemada hayli özgün bir dile sahip olan Pirselimoğlu’nun külliyatına bakıldığında, onun benzer sularda gezinerek kendi içinde konu ve anlam bütünlüğü taşıyan eserler sunduğu söylenebilir. Ve bence bu politik alegori ustası, hak ettiği değeri görmüyor.

“Kadastrocu” romanındaki enfes betimlemeler “Kerr” filminde yerini enfes bir görselliğe bırakarak tekinsiz bir atmosfer yaratıyor. Ayrıntılarla ince ince beslenen karanlık, bürokrasi kıskacında olma halini başarıyla yansıtıyor. Filmin sonunda David Lynch’in çaldığı bildirilen saksafon da aynı tekinsizliği bu kez ses üzerinden yansıtıyor. “Kerr”in diyaloglarında yer yer rastlanan tekrarlar ve hatta yapaylık ise verilmek istenen anlamla örtüşen türden bilinçli bir yöntem tercihi gibi. Sözcüklerin fuzuli konumlandırılışı sanki iletişimsizliğe bir gönderme: Soruya karşılık soru var hep, ama yanıt hiçbir yerde yok. Gerçeğin ortada olmayışının açtığı boşluk, tekrarlarla dolduruluyor.

“Kerr” filmi ile “Kadastrocu” romanı kadın üzerinden bir okumaya da kapıyı aralıyor. İkisinde de kadın birbirine zıt görülebilecek iki hal üzerinden konumlandırılıyor: Hem aldatan bir arzu nesnesi, hem de feleğin sillesini yemiş bir mağdur. Belki bir nevi Havva. Ama eserlerin asıl odağı başka.

“Kerr”deki ana karakter, tıpkı “Kadastrocu”daki gibi, müphemliğin de kıskacında. Herkesin bildiğini o bilmediğinden, tanıkken suçluya çevrilmek isteniyor. İki eserde de ana metafor olarak bir hayvan seçilmiş; yani toplumda en çok ötekileştirilen varlık. Yani “Kadastrocu”nun gergedanı, “Kerr”in de köpeği öteki olarak okunabilir. Çünkü herkes suça ortakken suçu farklı olana atan bir anlayış hâkim. Öte yandan, gergedan ve köpek imgeleri üç maymun şeklinde yorumlanmaya daha açık. Gezi Direnişi zamanında bazı TV kanallarının gerçekte olan biten yerine penguenleri göstermiş olduğunu hatırlatırcasına, dikkatleri gerçeğe değil başka yana çekmek için hayvanlar gösteriliyor. Bu iki olası anlamdan yola çıkarak şunu söylemek de mümkün olabilir: İktidar, bürokrasinin o görünmez ama demir gibi sert ve kapkara eliyle gerçeği de görünmez kılmak için ötekileri kurban edercesine onları ortaya atıyor, onları gündem malzemesi yapıyor. (Buna örnek olarak, geçenlerde Twitter üzerinden yapılan bir anket verilebilir: Türkiye’nin en büyük sorununun ekonomik durumun kötüleşmesi, yoksulluk veya adaletsizlik falan değil, sokak köpekleri yani en çok ötekileştirilenler olduğu sonucuna varılmış. Elbette iktidardan nemalanan sosyal medya trollerinin el verdiği bir anket bu). Öteki olan sadece hayvanlar mı? Öteki olarak ister mültecileri düşünün ister azınlıkları. Bu vurgu, kitap kapağında ve film posterinde boş bir fonda sadece bir hayvan imgesi gösterilmesini de anlamlı kılıyor sanki. Bu koskoca deryada sahip olduğumuz tek gerçek, bize sunulan gerçek, ki bu da gerçek değil. Görünmeyene, gösterilmeyene bakıyoruz kapakta ve posterde. Boşluğa bakıyoruz.

Yerelden yola çıkan ama evrensel bir dil yakalamayı başaran “Kerr” belki de şunu diyor: İnsanlar üç maymunu oynadıkça, suçlar örtbas edilecek, faili meçhuller artacak, zorbalık sürecek. Tıpkı ana karakter gibi, kendimizi kurtarmak adına kaçtıkça, biz de suçun bir parçası olacağız.

NOT: Bu yazı ilk olarak 15 Ağustos 2022'de Parşömen Edebiyat'ta yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder