29 Mayıs 2025 Perşembe

Küba: Başka Bir Dünya Halen Mümkün mü? - 2. Bölüm

         


        Turizm, Gezmek ve İletişim

Ne acı ki, pandemi bittiği halde Küba’nın beş şehrinde de Batılı turist az gördüm; Türkiye’den ve öbür Latin ülkelerinden gelenler ağırlıktaydı. Özellikle Havana’nın turistik noktalarında (Eski Havana; La Habana Vieja) belirli bir saatten sonra in cin top oynuyor; turist olmadığından mıdır nedir, çoğu mekân da saat 5 oldu mu kapanıyor. Elbette turist sayısının şu anda az olmasının başka bir nedeni de, yaz ayının yüksek nem nedeniyle daha az tercih edilmesi; dışarı çıktıktan 10 dk. sonra üstünüz başınız sırılsıklam kalıyor. Turistler de genelde kış aylarında geliyormuş.

Küba’da okuma-yazma oranı yüksek olduğu halde, kendi dilleri İspanyolca dışında dil bilen nadir bulunduğundan, İspanyolca bilmeyenlerin Kübalılarla iletişim kurması zor. Ancak turisti bin metre öteden tanıyorlar, çünkü en paspal halinizle onlardan daha zengin görünüyorsunuz ve turist olduğunuzu çaktırmama şansınız yok. Turizmin başlıca gelir kaynağı olduğu ve pandemi döneminde turizm kaynaklı gelirin acayip düştüğü düşünüldüğünde, turistten ne koparsak kâr diye bakıyorlar; turizmin ana gelir kaynaklarından olduğu kimi ülkelerde, örneğin Türkiyede de olduğu gibi. Yabancıları, tabiri caizse, yürüyen dolar olarak görüyorlar, bu nedenle herkesin bildiği tek bir İngilizce sözcük var: “tip” (bahşiş). Bir arabanın, bir insanın, hatta bir sokağın fotoğrafını mı çekecekseniz, “Hey Amigo” diyor ve “tip” diye ekliyor. Ücretsiz umumi tuvalete mi girecekseniz, birden birisi beliriyor ve “tip” istiyor. Mesela ücretsiz sunulan bir olanak olan müzenin üst katındaki tuvaletin önünde hiç kimse yokken, alt kattaki tuvaletin önüne biri dikilmiş, diyor “tip”. Aklınıza gelebilecek her şey için “tip” istiyorlar. Sonuçta Kübalı sosyalist kardeşlerimize feda olsun, dayanışalım, demek istiyorum ama bu olay öyle sık gerçekleşiyor ve öyle saçma şeyler için istiyorlar ki, bir yerden sonra insanın canına tak ediyor. 

Kübalı değilseniz para meselesinin başka bir boyutu da pazarlık. Hediyelik eşya için, taksi için, hatta para bozdurmak için, kısacası her şey için pazarlık yapmak zorundasınız. Örneğin, pazarlık yapmazsanız taksi 15 dolara götüreceği yere sizi 25 dolara götürebilir veya 40 dolara alabileceğiniz bir şeyi 70 dolara alabilirsiniz. Ne yazık ki, bir şey satın almanız için de çok fazla baskı yapıyorlar. Satıcı 10 dk. boyunca peşinizden gelebiliyor. İnsanlara hayır demekte zorlanan biri olarak burada bu açıdan kendimi bir parça geliştirmiş olabilirim. Öte yandan, evleri ve üstü başı dökülen insanları görünce kızamıyorum da, üzülüyorum. Ulan Amerika. Ulan Batı.

Devletin döviz bürolarından para bozdurunca 1 dolar = 25 peso şeklindeydi. Oysa 1 doları 250-300-330 peso şeklinde bozdurdum. Karaborsacılar var, yolda yanınıza gelip “kambiyo” diyorlar. Ama sahte para verme ihtimalleri olduğundan onlara güvenemezsiniz. Tanıdık birinden tüyo alıp Havana’da katedralin orada bozdurduğumuz oldu ama tanımıyorsanız riskli. Bunun yerine, turistik restoranlarda, kafelerde garsonlardan bozdurabilirsiniz. Ancak, zaten dolar şeklinde de ödeme aldıklarından çok para bozdurmadan dolar harcamak da mümkün. Bu durumda, yanınızda bozuk dolar olsun, 5-10-20 dolarlık banknotlar şeklinde. 100 dolar verince üstünü dolar olarak alamayabilirsiniz ve kafalarına göre bir kurdan bozup size geri peso verebilirler. Şanslıysanız euro da verebilirler. Burada euro, dolardan daha değerli değil. Halkın gözünde 1 euro = 1 dolar, bu yüzden euro kullanırsanız zarar edersiniz. Zaten euro ve kredi kartı kullanımı pek yaygın değil, sözcüklerin İngilizce telaffuzu bile herkese tanıdık gelmiyor. Havana’da değilse bile, Trinidad gibi daha küçük yerleşimlerde. Amerikan dolarına olan merak ne ironik.

Kübalılar iddia edildiği gibi Türkiye’yi seviyorlar mı? Türkiye’yi değil de turistleri seviyorlar desem, acı gerçek bu. Turistik noktalarda güleryüzlü ve neşeli görünüyorlar çünkü siz turistsiniz ve sizden kazanç sağlamayı umuyorlar. Müzik ve dans da çoğunlukla turistik amaçla yapılan şovlar. Şehirlerin arka sokaklarına girip halkın arasına karıştığınızda sokaklarda dans eden, müzik yapan, neşeyle, sanatla kendini var eden yok. En azından artık yok. Bueno Vista Social Club ruhu artık yaşamıyor. Gençler geleneksel Küba veya Afrika müziği dinlemiyor, pop ve rap dinliyor; Amerikalı veya Türkiyeli gençlerden farklı değiller. Çoğunun burnu havada, size yakın davranmıyorlar, ellerinde hep cep telefonu, dillerinde iPhone.

Küba ruhu sadece turizm için yaşıyor gibi bir görüntü var. Ülkedeki yaşlı nüfus yani devrimi yaşamış olanlar sosyalizme bağlıyken; genç nüfus, özellikle de turistlerle iş yapanlar kapitalizmin cazibesine kapılmış görünüyor maalesef. Ancak, sosyalizmden memnun olsun ya da olmasın herkes, halkı sömüren diktatör Batista’yı devirdiği için Fidel, Che ve diğer devrimcilere yönelik büyük saygı ve sevgi duyuyor. Bizdeki imeceye benzeyen “La Vida Gorda” ruhuysa halen yaşıyor: İmkânlar kısıtlı olduğundan ortaya çıkan dayanışma ve bunun getirdiği hoşgörü, yani sadece bir kişinin sahip olduğu bir şeyi bütün komşuların ortak kullanması ve o kişi zor durumda kalınca da ona herkesin destek çıkması gibi.

Müzik demişken… Hemen herkesin adıyla, sözleriyle değilse de ezgisiyle bildiği Hasta Siempre (Sonsuza Dek) Che Guevara için yazılmış bir ağıt ve bu ağıt çalarken halk saygı bekliyor. Oysa sadece ülkemizde değil başka ülkelerde de bu şarkının çeşitli yorumlarında eğlenerek coşmak âdet olmuş gibi. Yaratıcısı Carlos Manuel Puebla, Che’nin Küba’ya veda mektubunu Fidel’in halka okumasının hemen ardından duygulanıp Hasta Siempre’yi yazıp bestelemiş. Kendisi işçiyken gitar çalmayı kendi kendine öğrenip müzikle ilgilenmeye başlamış bir sanatçı.


Kübalılar ayrıca acayip rahat tipler. Bir restoranda bir şey isterseniz, doğru şey gelir mi veya kaç dakika sonra gelir, bilinmez. Altıda kapandığı belirtilmiş dükkân beşte kapatmayı tercih etmiş olabilir; kapıya kilidi beşe on kala vururken gelen müşteriyi umursamayabilir. Otobüs erken geldiyse yolcuyu beklemeden gidebilir. Kimilerine göre bunun nedeni, zaten devletin temel ihtiyaçlarını karşılıyor olmasından gelen kaygısızlık. Bir yandan da, nem yüzünden hissedilen sıcaklığa dayanmak zor ve bu da hareket kabiliyetini sınırlıyor. Kübalıların rahatlığıyla ilgili bahsi geçen bir anekdot şöyle: Sovyetler, Trinidad’a nükleer enerji santrali yapacakmış (hatta başlanmış ama tamamlanmamış, şehri ziyaret edince de görme şansınız oluyor) fakat Çernobil patlaması olunca vazgeçmişler; bunu duyanlar de demiş ki, vazgeçtiğiniz iyi oldu, biz Kübalılara “Git düğmeyi kapat” deseniz o düğme 1 saatten önce kapanmazdı ve burada da patlama olurdu.


Neden yabancı dil öğrenmediklerini düşününce ilk akla gelen, emperyalist ve sömürgeci ülkelerin dillerine, özellikle de Amerika’da konuşulan İngilizceye prim vermemek olabilir diye düşünebilir. Ancak, başka diller de var, öğrenilebilirlerdi. Öte yandan, şu anda konuştukları İspanyolca da aslında uzun seneler boyunca onları en çok sömüren İspanya’nın dili. Yani, şu anda konuştukları dil zaten Küba yerlilerinin dili değil. Dost acı söyler diyerek gözlemimi aktarayım o zaman. Bu rahat arkadaşlarımız tembellikten öğrenmiyorlar. Hiç dil bilmeden de turizm işini götürebildiklerine göre ne gerek var diyorlardır belki. Öte yandan, lise ve üniversite eğitiminde İngilizce bir süredir zorunlu dil. Ne yazık ki, dil öğretme yöntemleri geleneksel ve etkisiz görünüyor.

Ülkede konuşulan İspanyolca da başka ülkelerde konuşulan İspanyolcadan biraz farklı. Taíno yerlilerinin konuştuğu dilin etkisiyle zenginleşmiş bir İspanyolca. Hatta Küba İspanyolcasındaki bazı sözcükler yaygın İspanyolcadakinden de farklı. Örneğin, “papaya” kadın cinsel organının argosu. Meyve olan papaya için “fruta bomba” sözcüğünü kullanıyorlar. “Vale” İspanyolcada “tamam” demekken, Küba İspanyolcasında “sus, kes sesini” demek.

Güvenli olmasına güvenli bir ülke, her açıdan, ama erkekleri çapkın ve flörtöz. Latin kanı kaynıyor tabii. Bir otobüs şoförü korna çalarak yoldan geçen kadınlara kendince laf atıyordu, bir başkasıysa metresinden bahsedip, aman karıma söylemeyin, diyordu. Öte yandan, rahat insanlar olduklarından, sırf açık saçık giyimlisiniz diye dönüp size bakan da olmuyor; herkes öyle giyiniyor zaten.


*Küba yazı dizisinin devamında sırasıyla yer verilecek konular: Arabalar, Ulaşım, Mimari, Doğa, Yiyecek, İçecek, Puro, Hediyelik, Havaalanı, İnternet, Spor, Che, Santa Clara, Havana, Varadero, Cifuengos, Trinidad.

**Küba yazı dizisinin 1. Bölümü için bkz. https://erikhirsizi.blogspot.com/2025/05/kuba-baska-bir-dunya-halen-mumkun-mu-1.html

***Küba yazı dizisinin 3. Bölümü için bkz. https://erikhirsizi.blogspot.com/2025/06/kuba-baska-bir-dunya-halen-mumkun-mu-3.html

****Yazıda kullanılan bütün fotoğraflar bana aittir. Üstlerine tıklayarak fotoğrafları daha büyük ve daha net görüntüleyebilirsiniz.


2 yorum:

  1. 2. Bölümü de bir solukta okudum. Yine paylaştıklarınız duygulandirirken eğlendirdi. Yabanci dile bu kadar uzak olmalari, fakirlikleri ve yeni neslin tembellikleri bunların hiç biri Küba denilince aklima gelmeyecek türden bilgiler. 3. bölümü merakla bekliyorum.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil