28 Ekim 2020 Çarşamba

Sosyal İkilem: İki-lem Değil, Tek Yönlü Bir Argüman

 

Sosyal medyanın karanlık yüzünü gözler önüne serdiği iddiası taşıyan The Social Dilemma (Sosyal İkilem) belgeseli epey beğenildi. Ancak belgesel, zaten konuyla ilgilenenlerin, hatta kulaktan dolma bilgi sahibi olanların bile bildiğinin ötesinde pek bir şey söylemiyor. Evet, sosyal medya platformları, kullanıcıların kişisel bilgilerini satıyor, kullanıcılarını manipüle ediyor vs. Belgesel de bu durumları, bizzat işin içindeki bazı kişilerin, yani sosyal medya platformlarının sahibi teknoloji firmalarında etkili mevkilerde çalışmış kişilerin aracılığıyla onaylamış oluyor. Ne var ki, sunduğu çözümü derinleştirmiyor. Konuyla ilgili hiçbir bilgisi olmayanın veya derli toplu bir özet isteyenin ilgisini çekebilecek türden bir yapım olmakla yetiniyor.

Karşıt fikirlerin birlikte verilmediği bu tür yapımlara itimat etmeyi sorunlu buluyorum. Saf gerçeği öğrenmek mümkün mü bilemesek de, gerçeğin en yakın haline, karşıt fikirlerin çarpışmasıyla yaklaşılabileceğini düşünüyorum. Belgeselin tek taraflı bakış açısı, bence bu nedenle ikna edici değil. Örneğin, belgeselde deniyor ki, sosyal medya platformları yüzünden iç savaş çıkacak, insanları bölmek için belirli fikirlere yönlendiriyorlar. Tamam, ama bu belgesel de aynısını yapıyor; taraf tutup belirli bir fikre yönlendiriyor.

Sosyal medya tu kaka da, ana akım medya pek mi matah? Belgesel, böyle bir karşılaştırmaya girmiyor. Ama sosyal medya hesaplarını kapatın derken, alternatifini de göz önünde bulundurmalı: Tamamı yalan dolan olan ana akım medyadan mı bilgi edinelim o zaman? Kullanıcılar, sosyal medyada okumak istediklerini, ilgilendiklerini seçebilir; belgeselde sıkça vurgulandığı üzere, platformların sunduğu "önerileri" kabul etmek (ve manipülasyona izin vermek) zorunda değil. Oysa, ülkemizdeki TV kanallarının hemen hepsi aynı telden çalıyor; alternatif görüşlere ve ideolojilere pek yer verilmiyor.

Belgeselde fikir beyan edenlere göre, sosyal medya platformları sorumluluk alsa sorun çözülecek ve yalan bilgiler denizinde boğulmayacağız. Bu, teknoloji şirketlerini/sosyal medya platformlarını günah keçisi ilan eden eksik bir bakış açışı gibi. Belgesel neden olayın odağına sadece teknoloji firmalarını koymayı tercih ederek insan faktörünü es geçiyor? Asıl mesele şu değil mi: İnsanlar neden sosyal medyada her okuduğuna inanıp doğruluğunu araştırmıyor? Bu kolaycılığın nedeni, tüketim çılgınlığımız. Anlık bilgi kırıntılarını kolayca yutuyor ve tüketmek için bir sonrakine geçiyoruz. Çözüm bulunması gereken “tüketim”, yani kapitalizmin ulaştığı son deli evre. Ama kapitalizm olmasa, bu teknoloji firmaları/sosyal medya platformları da var olamaz. O zaman bu belgesel tam olarak neye hizmet ediyor?

Belgeselin yaptığı, olayı tek yanlı göstererek bir vicdan muhasebesine girişmek. Malum, eleştiriyle vicdan temizliği, kapitalizmin buluşu. Bu belgesel de, tıpkı Hollywood’un kendisini eleştiren Birdman filmine En İyi Film Oscar’ını vermesi gibi. Teknoloji firmalarının (eski) çalışanları özeleştiri getirsin, olumsuz yanlarını kullanıcılarla paylaşsın ve böylece kendileri bu yükten kurtulsun. Teşekkür ederiz, çok incesiniz. Sosyal medya bu kadar tu kaka olsa, sanırım bu belgesel de sosyal medyayla el ele bir duruş sergileyen Netflix’te yayımlanmazdı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder