15 Kasım 2020 Pazar

B. Nihan Eren'den "Hayal Otel" üzerine iki çift lakırtı


 

Hayal Otel yazarın üçüncü, benimse okuduğum ilk kitabı. Yazarın bu kitaptaki öykülerinde en çok dikkatimi çeken ve en beğendiğim yanı; insan psikolojinden çok iyi anladığına dair bende bıraktığı izlenim. Karakterlerin ruh hallerini yansıtmada oldukça başarılı. Üstelik, bunu yaparken dili de nefis kullanıyor; yaptığı benzetmeler ve betimlemeler, yazarın hayal gücünü ortaya koyan türden. Belli ki, sözcükler tek tek özenle seçilmiş. Sözcük seçiminde tekrara düştüğü (bkz. kıyıcı, eselekli, ufarak -bu kelimeler gündelik hayatta pek yaygın kullanılmadığından, öykülerde geçtiğinde daha da göze çarpıyor) veya sözcük seçiminin biraz yersiz durduğu yerler de olmuş ama bu, yazarın diliyle verdiği keyfi bozmayacak kadar nadir.

Sözcüklerin büyüsüne mi kapıldım? Altı çizilesi cümleler mi var? Evet ama belli ki, bu cümleler "veciz söz" olsun diye kurulmamış. Hepsi derinlikli karakter çözümlemelerine veya anların yansıtılmasına hizmet ediyor. Fazlalık değil. Aynı anda hem veciz söz olabilecek kadar etkileyici cümleler kurmak, hem de bu kadar etkileyici cümlelerin içini doldurarak derin ifadelere dönüştürmek, yazarın dil ustalığının ve yazma sürecindeki titizliğinin bir göstergesi.

"Menekşe" bölümünde "arzuyu", "Limon" bölümünde "annesizliği", "Çınar" bölümünde "felaketi" gerçekten hissettiriyor. Duyguları böylesine geçirebilmek için, insan psikolojisinden anlamanın ve dili iyi kullanmanın ötesinde bir şey şart. Sanırım bu da hakiki bir yazarlık kumaşı.

Ancak, bu bir öykü kitabı değil, çünkü herhangi bir öyküden başlarsanız, o öyküde anlatılanı anlayamazsınız. Okurun bir öyküyü anlaması, önceki öyküleri okumuş olmasına bağlı. Bu kitap, uzun bir öykü veya kısa bir roman olarak nitelendirilebilir. Durum veya olay öyküsü fark etmez, genel öykü kalıbına/algısına uygun değil. Ben bu kitabı daha çok bir roman olarak okudum. Yazar, öykü ve roman arasındaki sınırları zorlamak veya sınırların belirsizliğine dikkat çekmek istemiş olabilir. Ancak bu muğlaklık, kitabın kurmaca yanıyla, olay örgüsüyle ilgili yorum yapmayı zorlaştırıyor.

Özetle, başka öykülerini de okumak isteyeceğim bir kalem.


Tadımlık Alıntılar

"Evliliğini gerçekte kim olduğunu ortaya çıkaran bir büyük afet olarak izlemişti, üstelik yükseğe çıkmasına lüzum kalmadan." (s. 18)

"Kendini dünyaya hep aynı kayıtsızlıkla bastırır." (s. 22)

"Uzun zamandır kullanılmamış etinin nazlı şaşkınlığı..." (s. 23)

"Yüzüne değen uzun saçlarını bir öfkeyle geriye attı. Keçe olsunlar. Dünyaya batsınlar. Demir olsunlar. İpek saçlarının onu kendisine yeterince benzettiğini düşününce hayrete düştü. Yumuşaklık. Uyum. Tarağın kayarak inmesi. Bedenini saran kumaşların hışırtısı. Bıçağın sebzelerin üzerinde çıkardığı pütürtülü ses. Ve intizam. Denge. Yetmişti." (s. 23)

"Sevgi buydu. Bir soluğun varlığına minnet, şükran, sevinç... Dünya üzerinde şu koca tek başınalığı dağıtan o varlığa sonsuz sarılma, ölse bile toprağına kıvrılma isteği. Esirgenmişliği bile paylaşıp, oradan gelen kıyıcılığı azaltarak bölüşme arzusu." (s. 41)

"Deniz'in Leyla'nın istekli bedenini derin uykusunda bile sezerek, onun nefesine doğru dönmesinde arının bala gelmesi, kelebeğin ışığa pervane olması, inananın Kâbe'sine dönmesi vardı." (s. 52)

"Güneş, Deniz'den kayarak odanın içinde neşeyle dolandı, Leyla'nın saçlarından geçti, ayak uçlarında dertop olmuş yorgandan kaydı, dolap köşelerini sertçe çizdi ve doyurulduğu için yeniden iştahla belirmiş arzu yumağının ortasında pırıldayarak büyüdü." (s. 52)

"Ȃşıkların dünyayı en çok kendilerinin sanmasından ötürü, dışarıdaki mutlak sessizliği kendi depremlerinin yarattığına çoktan inanmışlardı." (s. 53-54)

"Ama aşkın bitmek bilmez bir şefkatle âşığını, en çok da kendi eksiğinden sarmak arzusu olduğunu yeni yeni belliyordu." (s. 66)


                                                                                    Asıl yazılma tarihi: Eylül, 2020


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder