Parşömen Fanzin'in edebiyat soruşturmasına bu yıl ben de katıldım. Demokratik bir yaklaşım sergileyen e-dergi, soruşturma sorularını yalnızca eleştirmenler, yazarlar, çevirmenler, akademisyenler, şairler ve kitapçılara değil, okurlara da yöneltiyor.
Yıl içinde yayımlanan ve beğenerek okuduğunuz ama yeterli ilgiyi görmediğini düşündüğünüz kurgu kitap ya da kitapları (telif ya da çeviri), beğenme nedenlerinizden de kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız?
Türk edebiyatına ve öykü okumaya ağırlık verdiğim bir yıl oldu.
– Öykülerini ilk olarak Parşömen Fanzin’de okuduğum Halil Yörükoğlu’nun Kaçış Rampası adlı ilk öykü kitabını çok beğendim. Dili tasarruflu kullanırken derinlik yakalayabilen ve sıradanın içindeki sıradışıyı iddialı laflar etmeden ve bağırmadan ortaya koyan öyküleriyle özgün bir kalem. 2020’de yayımlananlar arasında okuduklarımdan; karakterlerin ruh hallerini başarıyla yansıtması, gözlem gücü ve nefis diliyle B. Nihan Eren’den Hayal Otel, içimizden sahici karakterleri, yarattığı atmosferler ve özellikle ilk dört öyküsüyle Eyüp Aygün Taşyir’den Sabitâlem Mahallesi,soğuk vemesafeli anlatıcıları aracılığıyla sezgilere hitap eden kendine has tarzıyla Özcan Yılmaz’dan Akıp Giden Günlerimiz, önceki eserlerindeki gibi dil ve duygu odaklı değil şaşırtmayı amaçlayan olay odaklı anlatımıyla Ayşegül Devecioğlu’ndan Arkası Mutlaka Gelir de dikkate değer bulduğum kitaplar oldu.
– Roman olarak, Ayhan Koç’un son kitabı Cümle Göğün Mavisi’ni başarılı buldum. Bu romanın sadece ele aldığı konularla değil, postmodern tekniğiyle, psikolojik altyapısıyla ve imge kullanımıyla da üzerine tartışılmayı hak ettiğini düşünüyorum.
– Şiir olarak, beni en çok Seyyidhan Kömürcü’den Kendinin Ağacı yakaladı ama bu kitabın yeterli ilgiyi görmediğini söyleyemeyiz sanırım. Şairin bir söyleşisindeki ifadelerle söylersek, “düşüyormuş gibi hissedenlerin seveceği” ve “tek bir şiir” gibi okunabilecek bir kitap.
– İnceleme olarak, Nurdan Gürbilek’in şu anda okumakta olduğum İkinci Hayat kitabından bahsetmezsem olmaz. Gürbilek’in edebiyat ile hayat arasında bağ kuran denemeleri her daim zihin açıcı fakat bu kitabı beni henüz, önceki kitabı Sessizin Payı kadar etkilemedi. Ayrıca, bu yıl kurulan Runik Kitap’ın “Hayatlar” dizisini de merak ediyorum.
Size göre 2020 yılının önemli edebiyat olayları nelerdi?
– Barış Bıçakçı’nın Sinek Isırıklarının Müellifi adlı romanınınThe Mosquito Bite Author başlığıyla İngilizceye çevrilmesi benim için yılın edebiyat olayıydı. Keşke Türk edebiyatının dünyaya neden yeterince açılamadığı da, edebiyatın magazinel yanı kadar konuşulsa.
– Ödülleri pek ciddiye almıyorum. Yine de, felsefe tadındaki romanların yazarı Ayhan Geçgin’in Bir Dava adlı romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülü’nü almasına sevinmedim desem yalan olur. Hangi romanına verildiğinden bağımsız olarak Geçgin’in gündeme gelmiş olmasını önemsiyorum. Ve ödül konuşması da oldukça etkileyici.
– Taciz-ifşa olaylarının ve MeToo hareketinin doğrudan edebiyatla ilgili olmadığını düşünüyor ve insan/kadın hakları bağlamında ele alıyorum. Benim nazarımda edebiyatla ilgili olan kısmıysa, eser ile yazarını birbirinden ayrı düşünüp düşünmeyeceğimize ilişkin yeniden açılan tartışma. Gözlemlediğim kadarıyla, ne yazık ki, bu tartışma da sağlıklı bir şekilde yürütülemiyor.
– Bu yılın benim için başka bir edebiyat olayı (olaysızlığı) ise Aslı Biçen, Engin Ergönültaş, Türker Ayyıldız ve Hakkı İnanç gibi kalemlerin halen yeni kitap çıkarmamış olması. Hasret kaldık.
Edebiyat ortamımıza baktığınızda ne gibi sorunlar, eksiklikler ve sıkıntılar görüyorsunuz?
– Kâğıt ve baskı maliyetleri, çevirmenlerin ve editörlerin hak ettiklerini alamaması ve bununla da bağlantılı olarak yeterli sayıda yetkin editör ve çevirmenin olmaması, sadece belirli yayınevlerinin okurun odağında olması, yeni yazarlara daha az şans tanınması, reklamı yapılan eserler okura ulaşırken daha nitelikli eserlerin okura ulaşamaması, çevresi/bağlantısı olanların edebiyat dünyasında daha rahat yer bulması, birtakım yazarların eserleriyle değil sosyal medya görünürlüğüyle gündemde kalması, yapıcı eleştirinin olmaması, belirli yazarları eleştirmenin neredeyse bir tabu olması, kitaplarla ilgili kapsamlı incelemelerin yerini özet ve alıntıdan ibaret tanıtım yazılarının alması ve mevcut kapsamlı incelemelerin de yeterince dikkate alınmaması, eleştiri yok diyenlerin bile en küçük bir eleştiriyi kişiselleştirip olumsuz tepki vermesi, “ben onu destekleyeyim, o da beni desteklesin” zihniyetiyle niteliksiz eserlerin ön plana çıkarılması, bazı edebiyat dergilerinin ve yayınevlerinin normal bir yanıtı bırakın, otomatik bir yanıtı bile çok görmesi, çoğu yarışmada güven veren bir ödül mekanizmasının bulunmaması, kitabın içeriğini tartışmak yerine sosyal medyada “bu kitabı aldım” şeklinde fotoğraf veya alıntı paylaşılması ya da “beğendim/beğenmedim” şeklinde gerekçesiz şekilde kitapların yüceltilmesi/değersizleştirilmesi, çok yazılması ama az okunması gibi birçok şey söylenebilir.
– Ancak bence en büyük sorun, nitelikli okurun az olması. Nitelikli okur sayısı artarsa daha iyi eserler öne çıkar, eserlerin tartışılabileceği bir ortam oluşur ve sonuçta Türk edebiyatı gelişir. Belki o zaman kupkuru, lezzetsiz dil kullanan, kendine has bir anlatım geliştirememiş ve inandırıcılıktan/sahicilikten yoksun kalemler de özeleştiri yapar.
– Özgünlük de bir eksiğimiz. Yazar yeni bir şey söyleyemese bile bunu öncüllerinden farklı bir şekilde söyleyebilmeli. Hem konular sınırlı olsa da dünya değişiyor. Mesela, bu yıl hayatımıza pandemi, sokağa çıkma yasağı, sınırlı temas, maskeler vb. girdi.
Okurların da fikirlerine değer veren bu edebiyat soruşturması için Parşömen Fanzin’e çok teşekkür ederim.
NOT: Bu yazı ilk olarak 24 Aralık 2020'de Parşömen Edebiyat'ta yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder